Türk Dil Kurumu büyük sözlükte, farkında olmak “Görülmesi veya bilinmesi gereken şeylerden haberi bulunmak, kavranması gereken bir şeye dikkat etmek.” olarak tarif edilmektedir.

Farkında olmak, aslında yaşadığını bilmektir. Farkında olmak, hayata bağlanmak demektir.  Farkında olmak, yaşamak için bin bir sebep bulmak demektir. Farkında olmak, dostlarımız istemeden dostlarımızın yanında olmak demektir. Farkında olmak, kendinize, çevrenize, dünyaya zarar vermemek demektir.

Kısacası; farkında olmak son derece önemlidir. Farkında olmayanların başına her türlü dert gelir. Farkında olmayanlar ilk gülen olabilir ama hiçbir zaman son gülen olamaz.

Peki; bizlerde farkındalık yüksek mi? Mesela en uzun günü geçenlerde yaşadık. Fark ettik mi? Artık yavaş yavaş günler kısalacak. Yeniden en uzun günü kaçımızın görüp görmeyeceği belli değil. Dünyamızın uydusu olan Ay’ın kayboluşunu, yeni ayın incecik görüntüsünü, ilk dördünü, dolunayı, son dördünü her ay kaçımız görüyor.

Kaçımız yağmurun bereket, sıcağın tedbir alındıktan sonra tehdit değil de yaşam sebeplerimizden biri olduğunun, Haziran sonu bastıran sıcakların ekinleri; Temmuz, Ağustos sıcaklarının üzümleri ve incirleri olgunlaştırdığının ve kışın kıt olan besinleri almamızı, saklamak için de kurutmaya yardımcı olduğunun farkında acaba.

Kışın zamanında soğuk yapmamasının, bahar yağmurlarının zamanında yağmamasının yanında dönemsel sıcakların olmamasının sonuçlarını hepimiz biliyoruz. Ama bizim için bu kadar hayati olan şeyler bir sorunmuş gibi bizlere zemheride gelecek olan soğukları sözüm ona adı basın olan geniş çaplı yayın yapan başta görsel ve yazılı basın “Eyvah Balkanlardan veya Sibirya soğukları geliyor.” Anonsları ile ekin sarartma, üzüm, incir oldurma sıcaklarını sanki dünyada ilk yaşanıyormuş ve felaketmiş gibi bizlere sunmaları mevsimlerin bereketlerini ve güzelliklerini görmemize hep engel oldu.

Farkında oluşlarımız elimizden alındı. Yaşamı ıskalamamız sağlandı. Bu sistemi kuranlar mutlaka bir şeyler kazandı ama bizler çok şeyler kaybettik.

Polyanacılık yapmak istemem ama sağlığınız yerinde ise, çocuklarınızda yetecek kadar akıl, sizlere yetecek kadar bir geliriniz varsa bunlar mutlu olmamıza yeter. Artık birilerinin mutsuzluğumuza neden olacak algı dayatmalarından kendimizi kurtarmamız lazım.

İşte mutluluk veya işte yaşam bu gibi bize sunulan tüketim ekonomisi dayatmalarına biraz kulaklarımızı kapatmamız lazım. Bence, düşünürlerin bir zamanlar söylediği şu iki söz çok kıymetlidir. Bunlardan ilki; “Nerede olduğunuz değil, kimlerle olduğunuz önemlidir.” Diğeri de Eflatun’un söylediği gibi “ Hayatta önemli olan çok şeye sahip olmak değil. Çok az şeye ihtiyaç duymaktır.”

Saygılarımla.

A. Tufan Güven.