İnsanlık, kabileleşdikten sonra bu günün tüm imkânlarınında, sorunlarının da tohumlarını ekmiş oldu.
Kabileşme; Bilimin ve teknolojinin oluşmasını ve gelişmesini sağladığı gibi yönetim sistemleri, sınırlar, antlaşmalar ve savaşların da oluşmasını sağladı.
İnsanlar bir arada yaşamaya başladıkça, kalabalıkların oluşturduğu olumsuzlukları ortadan kaldırmak ve kuşaklar arası çatışmaların önüne geçme veya asgariye indirmek maksadı ile önce sözlü normlar yani ahlak kuralları, toplumsal kurallar, örfleri, adetleri, daha sonra da bunları yazılı hale getirerek kanunları oluşturdular.
Kaide ve kurallar kanun haline geldikten sonra, kişiler arası ve toplumsal arası ilişkiler daha iyi hale gelmesinin yanında, matematik, fizik ve kimyanın da kendi kanunlarını oluşturması ile birliktemimaride, hatta resimde, müzikte gelişmeler oldu.
İnsanların açlıkları, güvenlikleri ve sağlıkları ile ilgili o zamanlar için alına bilenecek en iyi ama yeterli olmayan tedbirler alınıp kaideler oluşturulduktan sonra insanların sevk ve idareleri ve düzenli ordu için sosyal konulara ihtiyaçlar duyuldu, psikoloji, sosyoloji ve felsefenin, iş idaresinin bir bilim haline gelmesi kaçınılmaz oldu.
Arkasından iktisat ve ekonomi bilimine ihtiyaç duyulmaya başlandı. İnsanlık yavaş, yavaş kabile toplumundan kalite toplumuna doğru geçmeye başladı.
Bu gün artık toplumlar kendi tecrübeleri ve başkalarının başlarından geçen olaylardan yola çıkarak oluşturdukları yazılı veya sözlü normlardan, laboratuvar ve sosyal deney ve toplumsal gözlemlerden, şirket incelemelerinden yola çıkarak sevk idare ve iktisadi kuralları geliştirdiler.
Dünya küçük bir köy haline geldikten ve toplumlar arası ilişkilerin ve kuruluşların artmasından sonra dünyada ticaret ve kültür iç içe girmeye başladı. Fizik evrenseldi. Sanatta evrensel oldu.
Totaliter rejimler hariç tüm rejimler deki kanunlar benzerlik göstermeye başladı. İnsanlar arası ilişkileri düzenleyen kanunların yanında toplumlar arası ilişkileri belirleyen kanunlar, şirketler arası ilişkileri belirleyen kanunlara ihtiyaç duyuldu.
Kalite, denilen kavram ortaya atıldı. Kalite, günlük kullanım dillerine girdi. Ama anlamı, çoğu zaman bilinmeden kullanıldı. Çünkü tarifi kullanan ve duyan tarafından bilinmese de bilinçaltında ve üstünde aradığım gibi yani beklentilere uygundur mesajını verdi.
Kalite kelimesini çok sevdik. Her şeyde, her yerde arar olduk. Kaliteli mal almaya, kaliteli beslenmeye, kaliteli zaman geçirmeye hatta kaliteli uyumayı aramaya başladık.
Mal ve hizmetlerde kaliteyi ararken, kaliteli yaşam için oluşturulmuş hala güncel olan toplumsal kural ve kaideleri unuttuk. Geçici kaliteler, kullan at kaliteler peşinde koşmaktan hem bizim hem de bizden sonra gelecek nesillerin ihtiyacı olan kaide ve kuralları hayatımızdan çıkardık.
Mesela, beraber vakit geçirmenin önemli olduğunu bildik. Ama ayni masada oturmayı, beraber nitelikli zaman geçirmenin tek gereği sandık. Ayni masada, cep telefonu ile baba şirketle ilişimini sürdürürken, anne sosyal medyada masada olmayan arkadaşları ile iletişim halinde. Çocukta tablet ve bilgisayarında ki oyunları ile iç içe olmasını, bizler birlikte olma olarak algıladık. Aslında birlikte nitelikli zaman geçirmek; hayata ayni pencereden bakma, ayni olaylara ayni tepkileri verme, gelecek nesillere aktarılması gereken kaide ve kuralların farkında olmadan oluşturulduğu ve üretildiği süreçtir.
Belki Kabile toplumundan, kalite toplumuna geldik. Ama bu yolculuğumuz sırasında, safra diye attığımız, hala güncel ve hayati ihtiyaç olan toplumsal normlarımızı da kaybettik. İşte o yüzden, yirmi yıl evvel insanların hayal bile edemeyeceği telefonları, ev araç ve gereçlerini, otomobilleri, konforlu evleri kullanıyor olmamıza ve Dünyanın her yerindeki lezzetleri tatmamıza rağmen mutsuzuz. Çocuklarımızla ilişkilerimizde kalite yok. Külüne muhtaç olduğumuz komşumuzu tanımadığımızdan. Ben siftah yaptım yandan al. Düşüncesinden,yan dükkânı nasıl batırırım düşüncesine geldiğimizden, kalite içinde kalitesiz bir yaşamı yaşar olduk.
Saygılarımla. A. Tufan Güven.