HİÇ DÜŞÜNDÜKMÜ?
1990 larda ev gezmelerinde, 2000 li yılların başından itibaren ise, ilimizdeki tüm gazete ve televizyon kanallarının, iyi olan haberleri duyurma ve yaşadıkları şehre sorumluluk hissetmeleri sayesinde, tekstili bekleyen tehlikeler ve 2000 li yıların flaş sektörlerini,  değerli basınımız kanalı ile tüm şehirle paylaşma imkânım olmuştu.
Tekstilin önceleri, Doğudan batıya doğru, şimdilerde ise batıdan doğuya doğru giden, bir tren olduğunu, yüz yıllar evvel bu trene nasıl binmeyi başardıysak, şimdilerde bu trenden inmeyi bilmemiz gerektiğini en az ayda bir defa tekrarlamıştım.
Tekstilde marka olmuş isek sorun yoktu. Ama marka olamamışsak; elimizdeki makineleri doğu ülkelerine teknoloji olarak satmamız, son elimizde kalan sermaye ile de tarım- gıda veya turizme girmemiz gerektiğini yine her fırsatla söylemiştim.
Menşeini veya kimin söylediğini bilmediğim ama her zaman sıklıkla kullandığım,” Bu günün sorunları dünün yanlış çözümlerinden kaynaklanır”  sözünde olduğu gibi şehrimizin, bu gün yaşadığı birçok sorunun, dünün yanlış çözümlerinden kaynaklandığını artık hepimiz biliyoruz.
İnsanoğlunun, sorunlarla karşılaşınca iki tepkiden birisini mutlaka verdiğini bilim ispatlanmış durumda;  sorunla karşılaşınca, ya, savaşıyoruz. Yâda kaçıyoruz.
Bu günü yaşarken bizler, dünyada, ülkemizde, bölgemizde veya şehrimizde birçok sorunla karşılaşıyoruz. Hiç Düşündük mü? Şahıs olarak veya şehir olarak, böyle bir durumda karşılaşınca peki; biz nasıl davranıyoruz?
Aslında bir sorun varsa ondan kaçmakla, kaçmamak arasındaki fark; İlkler şehri olmakla, ilkler şehriyiz diye övünmek arasındaki fark kadar büyük bir farktır.
Hiç düşündük mü? Bir sorun gördüklerinde, o sorunun çözüm ortağı olan atalarımızın, o zamanlar, imkânsızlıklar içinde, büyük sorunları nasıl çözdüklerini? Bu gün ise bu kadar büyük imkânlar içinde sorun çözen değil, sorun çıkaran insanlar halimize geldiğimizi ve nedenini hiç düşündük mü?
Ağlaya biliriz. Sızlaya biliriz. Başkalarını suçlaya biliriz. Bu konuda haklıda olabiliriz. Ama günümüz dünyası maalesef haklıya hakkını vermiyor. Günümüz dünyası, ülkeler arası ilişkilerde, haklı olanın değil, akıllı ve güçlü olanın kazandığı bir dünya. Böyle olması tercih edilen ve onaylanan bir şey değil ama maalesef durum bu.
Yanı başımızdaki Suriye’de yaşananları,  Allah kimselere yaşatmasın. Ve o insanların Allah yardımcısı olsun.
Fakat bir gün gelecek ve o ülkede savaş bitecek. O gün geldiğinde, o, insanların çözüm ortaklarına ihtiyacı olacak ve bunun içinde de belirli bir bütçe oluşturacaklar.
TR 33 olarak, il olarak bu konuda hazır olmayı, çözüm ortağı olmayı, bu bütçelerden pay almayı hiç düşündük mü?
Yani; Bu günün sorunlarını doğru çözüyor muyuz?
Yoksa geleceğe sorun mu üretiyoruz?
Saygılarımla.