“Bir şeyler yapmak lazım.” Cümlesi kullanılıyorsa, mutlaka gelmekte olan bir tehlike veya fırsat vardır. Ama genellikle bizler, bir tehlikenin gelme ihtimalinde daha sık kullanırız.
Ben, gelmekte olan bir fırsatı işaret etmek için bir şeyler yapmak lazım demek istiyorum. Tehdit ve fırsat, yapışık siyam ikizleri gibi kelimeler. Birisinin olduğu yerde bir diğerinin bulunmaması mümkün değil. Her tehdit fırsatlarını da beraberinde getirir. Gelecekte olanların veya gelişmelerin sizler için tehdit mi? Fırsat mı? Olduğu aslında bizlerin gelecek için yapacağımız hazırlıklarımıza bağlı. Çin atasözü olduğu söylenen şu söz çok anlamlıdır. “ Fırtına gelirken, aklı azlar duvar örer. Akıllılar yel değirmeni yapar.” Kısacası gelenin tehdit mi, fırsat mı? Olduğunu bizim durduğumuz yer ve duruşumuz belirler.
Bir virüs dünyayı yerinden oynattı. Bu salgınla mücadele için almak zorunda olduğumuz tedbirler, önce paradigmalarımızı yani bakış açılarımızı, daha sonra da günlük yaşam alışkanlıklarımızı değiştirdi. Dostlarımızı son yolculuklarında yalnız bıraktık. Doğum kutlamaları rafa kalktı. Hasta ziyaretleri en tehlikeli şey haline geldi. Arkadaşlık, komşuluk gereği olan bir çiçek veya bir tas çorbalı ziyaretleri yeni nesle gösterip öğretemez olduk. Biraz durumu iyi olanların ailece dışarda hiç olmazsa ayda bir defa yediği yemekler yok oldu. Pazarlar en iyileri önce gözle, sonra elle seçtiğimiz yerler olmaktan çıktı. Pazarcının verdiklerini alma yeri oldu. Enflasyon açıklamaları ne olursa olsun, bu açıklanan rakamlardan uzak, her gün bir ürünün fiyatının artışına tanık olduk. Sanal mağazalar. Sanal Müzeler. Sanal Şehir turları yapar olduk.
Aslında ne oluyor biliyor musunuz? Bu süreci doğru değerlendirenler ile bu sürecin bitmesini bekleyenlerin ekonomik ve bilgi olarak birbirlerine büyük farklar attığı bir süreçten geçiyoruz. Korana salgını olmasaydı bile bu değişimler zaten olacaktı. Teknolojideki gelişmelerin günlük hayatımızı değiştirmemesi zaten mümkün değildi. Korana salgını sadece bu sürecin hızlanmasına katkı verdi yani katalizör görevi gördü.
Yenidünya Düzeni denilen şeyin, kısa sürede revize edilmesi gerektiği ortaya çıkınca, karar vericiler olan Uluslararası sermaye ve şirketler, aldıkları kararları revize etmek yerine tüketicilerin, yani bizlerin revize edilip, sisteme adapte edilmemize karar verdiler.
Şimdi Ülke olarak, bölge olarak, şehir olarak, fert olarak bu kural değişikliklerini doğru okuyup bu değişimlerden faydalanacağımız ortamları hazırlamak ve oluşturmak zorundayız. Yoksa birileri yapar biz satın almaya devam ederiz. Bu değişimlerin getireceği meslekleri edinmek ve okullarda okumak zorundayız. Yoksa birileri iş bulur, bizler yeşil kart almanın yollarını ararız.
Şehrimizdeki İşletmeler, Üniversitemiz, odalar, STK’lar, bu değişimleri doğru okumalı, şehrin kanat önderleri, doğru beyin fırtınaları yapmalı ve buradan çıkacak kararlara göre Sanayimizin üretimini, ticaretimizin yapılış şeklini, Üniversitemizdeki bölümleri ona göre yapılandırmaları gerekir.
Saygılarımla. A. Tufan Güven