Kriz, kelimesini her ne kadar sevmesek de, İktisatta böyle bir kelime var.
Türk dil kurumunun büyük sözlüğü, krizi, şöyle tarif etmiş; Ekonomik, çöküntü. Bir ülkede veya ülkeler arasında, toplumun veya bir kuruluşun yaşamında görülen güç dönem, bunalım, buhran.
Dün, Dünyada gelişmeler ve değişimler, onlar, yüzler sene alırken, bu günün dünyasında değişimler, sürekli ve kısa aralıklarla olmakta. Durum böyle olunca, güçlü işletmeler, yaşanası şehirler, gelişmiş ekonomi ve mutlu insanlara sahip ülkeler sıralamaları sıklıkla değişmektedir. Bu değişimde tıpkı dişi çıkan veya diş değiştiren çocukların fiziki ve ruhsal sıkıntıları gibi olmaktadır.
Tüketici tercihlerindeki, hızlı değişimler. Yüksek fiyatlı üretim girdilerinin bazı ülke ve işletmeler tarafından çok düşük maliyetlerle bulunuyor olması. İleri teknoloji sayesinde, daha seri ve daha az enerji maliyetli üretim imkânları, ülke ürünleri için oluşturulmuş koruyucu tedbirlerin ve gümrüklerin ortadan kaldırılması. Ülke yaşayanlarının gelir dengelerindeki değişimler. Nüfus sayısı, var olan nüfus içindeki yaş grupları. O sevmediğimiz kelime olan krizin sık, daha yıkıcı bir şekilde ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.
Durum böyle olunca krizler hastalıklar gibi kaçınılmaz oluyor.  Ve yine tıpkı hastalıklar gibi kimilerini öldürürken, kimilerinde uzun süren rahatsızlıklar sonunda iyileşme görülse de, artık eski sağlına kavuşmaları mümkün olmuyor. Hatta bazılarında kalıcı hasarlar bile meydana getiriyor. Krizler bazılarında, bağışıklık sistemini güçlendirip aşı etkisi yapıyor.  Bazı işletmeler, koruyucu tedbirleri aldıkları ve savunma sistemlerimi güçlendirmek için, doğru ekip, ekipman ve yeterli sermaye ile hareket ettikleri için ne olursa olsun hasta olmuyorlar.
Krizle ilgili birçok söz de vardır. “ Her kriz kendi zengini yaratır” da bunlardan birisidir. Evet, bu söz her kelimesine kadar doğrudur. Güçlü ekonomilerde ve sosyal sermayesi güçlü devletlerde en fazla üç zengin ve işletme batarken, en az beş güçlü zengin işletme ve şahıslar oluşur. Yok, ekonominiz güçlü değil, insana yatırım yapmadığınız için sosyal sermayeniz gelişmediyse; Beş güçlü işletme veya zenginiz batarken, sadece birkaç güçlü ve zengin işletme ve kişileriniz oluşuyor.
Geçtiğimiz 17 Mayıs günü Filizkıran fırtınasıydı. Diğer fırtınalar gibi zayıf dallara yaşama hakkı tanımayarak güçlü olanların yaşamasını sağlayan fırtınalardan birisiydi.
Her konuda, her dönem fırtınalar nasıl olacaksa. Her dönem, nasıl ki hastalıklar olacaksa. Her dönem nasıl ki; yanlış beslenen, vücuduna doğru şekilde bakmayanların, çeşitli kronik hastalıklarla cebeleşmesi normalse;  İşletmesine doğru şekilde bakmayan. İşletmenin kârını, çok rahat bir şekilde harcayıp, işletmesine bir pay ayırmayan.  İnsan kaynaklarına ve çalışanına önem vermeyen, ödeme planı yapmayan, satış sonrası müşteri memnuniyeti yaratamayan bu tip işletmelerde ya hastalanıp yok olup giderler, yâda kronik hastalıklarla cebelleşirler. Hasta insanların hastane kapılarından ayrılmadığı gibi bu işletmelerde finans kurumlarının kapılarından ayrılamazlar.
Aslında yazımızın konusu 2017nin ikinci yarısında ekonomi ne olur? 2017nin ikinci yarısında İşletmeler neler yaşar olacaktı? Sonra, konuyu irdeleyince; 2017 ikinci yarısının neler getireceğini hangi işletmelere göre yorumlamamız gereği ortaya çıktı.
Hala, eski, kara düzen, üretim yapıp, Tüketici tercihlerindeki değişimden haberdar olmayan. İnsan kaynakları yönetimini bilmeyen, çalışan memnuniyeti yaratamamış, finans yönetiminden bi haber işletmelere göre mi, 2017nin ikinci yarısını yorumlayacağız? Yoksa çalışan, müşteri, teminci, memnuniyetini her şeyin önünde gören, Finans yönetimini başarmış işletmeler için mi yorumlayacağız?
Tedbirlerini almış, çalışanı ile bütünleşmiş. Toplantı ve karar alma konularında hazır. Girişişçinin yani patronunda bu işletme de bir çalışan olduğunu fark etmiş ve kendini ücretlendirmiş işletmeler sağlıklı ve mutlu bir şekilde yollarına devam edeceğini,  tipik bir aile işletmesin deki gibi, çalışanı, müşteriyi, teminciyi ve ortak aklı hiçe sayan ben patronum zihniyetinde olanlar. Çocuklarını, ne yapsınlar, başka yerde, üç kuruşa çalışıp, ezilmesinler,  diye işletmenin üstünde kambur haline getiren, bu şekilde, çalışanın motivasyonunu kıran işletmeler için, 2017nin ikinci yarısının, birinci yarısından, daha kötü geçeceğini, şimdiden söyleye bilirim.
Artık şunu her insan bilmelidir ki; 2005 yılından bu yana sektörlerde kriz yoktur. İşletmelerde kriz vardır.

Saygılarımla.