Kültürel Gecikme (Cultural Lag) diye sosyolojide bir tabir vardır. En kabul görür tanımı ile kültürel gecikme.

“Toplumdaki maddi kültür öğelerinde meydana gelen bu değişim hızına, şahısların kültürlerini adapte edememeleri neticesinden dolayı, oluşan uyumsuzluk ve görgüsüzlük durumu.”       

         Ekonomik düzeylerindeki artış veya kırsal kesimden kente göç le ile kendi kültür ortamından başka bir kültüre geçen insanların, kentlerin veya ekonomik değişiminden dolayı sosyal çevre ve sosyal kullanım alanlarının değişiminde eski kültürlerinin de dahi yasaklamış olan şeyleri kullanmaları.  Bu durum hem girdikleri toplumu ve çevrelerini, hem de kendilerini toplumsal iletişimde sorunlara çatışmalara sürüklemektedirler.

          Hâlbuki adabı muaşeret kuralları yani toplumda yaşama kuralları kırsal alanda da, kentsel alanda da, ekonomisi gelişmiş çevrede de, düşük ekonomili çevrelerde de aynıdır. Toplumuzda yaşayan insanlarımızın nerdeyse tamamına yakın kısmımın, dini inancı, örf adet ve geleneklerinin tümü adabı muaşeret kuralları ortaya atılmadan çok ama çok önceleri kabul görmüş ve sakıncalı durumlar ayıp kabul edilmiştir. Buna rağmen ekonomik olarak birkaç basamak çıkan, kırsal alandan kentsel alana geçince sanki Anadolu’nun kültürüymüş gibi kabalaşma, kalabalıkta kaybolurum, benim param var kimseye muhtaç değilim diyerek bu kuralları hiçe sayma yanılgıları ile bizim var olmamızı sağlayan, kötü günlerde yardımlaşma, dayanışma duygumuzun temeli olan karşındakine saygıyı  ve sevgiyi ortadan kaldırmaktadır.

          Bu uyumsuzluklar, ülkemizde yerleşkelerde atanmış, seçilmiş, kanaat önderlerinin veya yerleşkenin ekâbir takımının toplanmasını sağlamak,  yerleşkenin sorunlarını ve çözümlerinin konuşulup, tartışılması maksadı ile oluşturulan köy odaları,  kent lokalleri( kent kulüpleri) bu kültürel gecikmeler yüzün kent lokalleri önce meyhane daha sonra kumarhanelere dönüşerek kapanmak zorunda bırakmıştır. Daha sonraları kurulan dernekler ise siyasete alet olmaları nedeni ile aldıkları kararlar veya orada ortaya atılan fikirler halkımız tarafından doğru bile olsa yanlı bulunmuş, kabul edilmemiştir.

       Bu gün toplumuzda en büyük sorunlardan başlıcalarını; en ufak bir sorunda kavgaya tutuşmak, haklı olanın değil güçlü olanın kazanacağını sanmak, saygısızlığı, düstursuzluğu büyüklük saymak, yardımlaşma ve selamlaşmalarımızı terk etmek olarak sayabiliriz.

      Bunun başlıca sebebinin toplumsal iletişimin kaybolması, kente göçme nedeni ile yaşanan ekonomik zorluklar neticesinde anne ve babanın çalışmak zorunda olması ve çocukların sokakta legal olan yerine illegal eğitim alması, kötü niyetli kişilerin kurumlardan önce bu çocukları bulup eğitip kullanmaları.

      Dışarıda gençlerden saygı görmemekten şikâyetçi birçok insanı dinliyorum. Onlara her defasında şunu hatırlatıyorum. Recep ivedik filmleri ve benzerleri ile kabalığın, cahilliğin efendiliği ve kültürü yendiğini gençlerimize aşılanırken neredeydiniz? Saygı istenir mi, yoksa hak mı edilir? Bizler rol model olabildik mi?  Bizim evlerimize yakın olsun uzak olsun sokakta oynayan çocuklara, okullara sahip çıkabildik mi? Bir partinin arka bahçesi olmamış sivil tolum dediğimiz dernek ve vakıflarda görev alabildik mi?

      Şunu hiçbir zaman unutmayalım, her zaman yozlaşma, doğru yapılanmadan çok hızlı oluşur. Tıpkı bir meyvenin oluşma ve bozulmaları arasındaki zaman farkı kadar.

      Saygılarımla. A. Tufan Güven